Her birimizin kendi hobileri ve sevdiğimiz şeyleri var. Her şeyi kendi irademiz dışında yapıyoruz.
Geçmişte hafife aldığımız bu tür sözler şimdi bilim adamları tarafından acımasızca reddedilebilir. Son araştırmalar, tercihlerimizin ve davranışlarımızın çoğunun kendimiz tarafından belirlenemeyeceğini, vücudumuzdaki flora tarafından kontrol edilebileceğini gösteriyor.
Resimde kahverengi insan saçı, mavi ve yeşil bakteri
Bakterilerin bize hastalık getiren minik yaratıklar olduğunu düşünürdük. Aslında öyle değil, bakteriler büyük ölçüde bir insanın kaderini bile belirler.
Herkese açıklanacak ilk şey, tüm bakterilerin zararlı olmadığıdır. İnsan vücudundaki birçok bakteri aslında faydalı bakterilerdir.
Son araştırmalara göre 100 kg ağırlığındaki bir kişinin bakteri içeriği en az 2 kg veya daha fazladır. Bakteri sayısı insan vücudundaki hücre sayısından bile az değildir ve insan hücrelerinin 1-10 katına bile ulaşabilir!
Dün söylediğimiz gibi, bir partner öpüşürken, ağızdaki bitki örtüsü, iki kişinin vücutları üzerinde ince bir etkiye sahip olan iletim yoluyla kademeli olarak tutarlı hale gelir. En bariz olanı, "karı koca" denen görünümün de yakınlaşmaya başlamasıdır.
Sadece bu değil, bakteriler de bizi daha büyük ölçüde etkileyecek. Her gün ne yemek istediğimiz bile büyük ölçüde bağırsak florası tarafından belirlenir.
Sık sık belirli yiyecekleri yediğimizde, bağırsaktaki flora beynimize etki eden bazı maddeler salgılayan karşılık gelen kimyasal elementler tarafından harekete geçirilir. Bu etkinin doğrudan sonucu, kendimizi iyi veya üzgün hissetmemizdir. Bu madde bizi iyi hissettirirse, bu madde tarafından uyarılırız ve daha sonra bu yiyecekten daha fazla yememize yol açar ve bunun tersi de geçerlidir.
Bu nedenle, yemeyi sevdiğimiz şey değil, vücuttaki bakterilerin yemeyi sevdiği şeydir (abur cuburdan hoşlandığımdan değil, bir kap bakteri).
Bağırsaklardaki bakteriler gerçekten bu kadar iyi mi?
Sahip olmak. Araştırmalar, insan bağırsağındaki bakteri sayısının beyindeki nöron sayısından daha az olmadığını bile göstermiştir. Bir dereceye kadar, beyinlerimiz bile ilgili faaliyetleri yürütmek için bu bakteriler tarafından uyarılmalıdır.
Bu nedenle, son yıllarda biyolojik mikrobiyolojik araştırmalar endüstride her zaman sıcak bir nokta ve odak noktası olmuştur.
Bilim adamları, bakterilerin daha da iyi bir beceriye sahip olduğunu keşfettiler: Bir bakteri belirli bir maddeye karşı direnç geliştirirse, hızla diğer bakterilere aktarılır, böylece herkes artık birlikte bu madde tarafından tehdit edilmeye başlar.
Böylesine özverili bir ekip, dünyanın en gizemli, gizemli ve inatçı biyolojik ekibini oluşturdu. Buna karşılık, insanlar bakterilerin ne kadar geride kaldığını bilmiyorlar.
Bu nedenle, birçok bilim adamı artık bu dünyadaki biyoloji kralının insanlar değil, mikroorganizmalar olduğuna inanıyor. Uzun süre antropoloji için yukarıdaki becerilerden sadece biri yeterlidir.
Bir insan vücudunda grip karşıtı özelliklere sahip olduğunda, dünyanın her yerinden insanlar da bunu paylaşabilir ve insanlar mikroorganizmalara meydan okuma fırsatına sahip olur.
Üstelik balıksanız balık sevincini bilirsiniz. Biz bakteri değiliz, peki bakterilerin bilince sahip olmadığını ve dünyayı yönetecek güce sahip olmadığını nereden bileceğiz?
İnsanların mikroplardan öğrenmesi gereken o kadar çok şey var ki, mikroplar bile onları kontrol edemiyor, peki evreni keşfetmekten nasıl bahsedebiliriz?