Bilimin sınırları dünyaya bakıyor
Klamidya, yalnızca hücrelerde büyüyebilen ve önemli bir hastalık enfeksiyonu kaynağı olan çok küçük bir prokaryotik mikroorganizmadır. Şaşırtıcı bir şekilde, bilim adamları son zamanlarda Arctic buzunun 3.000 metreden daha altında, insan enfeksiyonuna oldukça duyarlı bir hücre de dahil olmak üzere klamidya izlerini keşfettiler. Konakçı hücrenin olmadığı ve hatta neredeyse sıfır oksijenin olmadığı çorak bir topraklarda neden bu kadar çok bulaşıcı klamidya var? Bu bir lütuf mu yoksa lanet mi?
Bilişimize göre, klamidya ancak diğer konakçı organizmaların hücrelerine bağlanarak hayatta kalabilir.Hücreden kopmuş ve yaşam belirtileri olan klamidya yoktur. Ancak Hollanda'daki Wageningen Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, Kuzey Kutbu'ndaki anaerobik bir ortamda (aşırı ortam) mikroorganizmaların hayatta kalmasını araştırdıklarında, yanlışlıkla buzun üç kilometre altında birden fazla canlı klamidya hücresi türü keşfettiler. Kuzey Kutbu ısındıkça, bu bulaşıcı klamidya yoğun nüfuslu bölgelere akabilir.
İsveç'teki Uppsala Üniversitesi'nden Jennah Dharamshi, bu zorlu ortamda klamidya keşfinin tamamen beklenmedik olduğunu söyledi! Tabii ki, burada ne yaptıklarını bilmemiz gerekiyor? Önceki çoğu mikrobiyal çeşitlilik anketinde, bilim insanlarının Chlamydia'yı gözden kaçırması kolaydır. Gerçekler, bu küçük prokaryotların doğada bağımsız olarak var olabileceklerini ve deniz ekolojisindeki rollerinin düşündüğümüzden çok daha büyük olabileceğini kanıtladı.
Profesör Dharamshi, bu sefer keşfedilen klamidyanın deniz tortul organizmalarıyla ilgili olduğunu tahmin etti.Bu bize sadece klamidya patojenlerinin evrimine dair yeni bilgiler sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bilim insanlarının klamidya patojenlerinin insan ve hayvanların patojenleri haline gelmesinin nedenlerini ve yollarını anlamalarına yardımcı oluyor. Bu klamidya, konakçı hücrelerden ayrılır ve yaşamı sürdürmek için okyanustan belirli bileşikleri emmesi gerekebilir.
Yeryüzündeki yaşamın büyük çoğunluğu mikroorganizmalardır, ancak maalesef bu mikroorganizmaları mevcut teknoloji düzeyinde bir laboratuvarda yetiştirmek mümkün değildir. Yalnızca genetik rekombinasyon yöntemleriyle elde edilen biyoçeşitliliğin karakteristik görüntüleri yeterince açık değildir. Bununla birlikte, anaerobik ve yüksek basıncın aşırı koşulları altında, mikroorganizmaların varlığı da yaşam sürecini tanımamız için mükemmel bir örnek sağlar.
Sorumlu Editör / Zhu Zhang Hangyu
Bilgi kaynağı: EXPRESS