Trump iktidara geldiğinden beri Çin, ABD hükümeti tarafından bir numaralı stratejik rakibi olarak tanımlandı ve Çin'in yükselişini durdurma amacına ulaşmak için Çin'i bastırmaya ve provokasyonlar başlatmaya devam etti. ABD seçimleri sprint'in kritik bir aşamasına girerken, Çin'in uluslararası imajını lekelemek, Trump'ın yeniden seçilmesine yardımcı olabilecek en büyük koz olarak görülüyor.
21 Temmuz'da ABD aniden tek taraflı olarak Houston'daki Çin Başkonsolosluğu'nun kapatıldığını duyurdu ve bu olay Çin ile ABD arasındaki gerilimi tamamen doruk noktasına çıkardı.
ABD, Houston'daki Çin büyükelçiliğini zorlamadan önce, Trump başkanlığındaki ABD'li politikacılar, Çin-ABD ilişkilerini uçurumun kenarına itmek için zaten birçok siyasi önlem almıştı.
Özellikle askeri düzeyde, ABD ordusu, Çin'in keşif keşiflerini gerçekleştirmek için sık sık keşif uçakları gönderiyor ve bazı hassas sularda yüksek hedefli askeri tatbikatlar gerçekleştiriyor. Tutkusu o kadar açık ki herkes bunu biliyor.
18 Ağustos'ta, yerel saatte, ABD ordusu ve Japon Öz Savunma Kuvvetleri, Batı Pasifik Okyanusu'nda bir başka büyük ölçekli ortak askeri tatbikat düzenledi.Bu tatbikatta, ABD ordusu, toplam altı nükleer stratejik bombardıman uçağı ve dördü de dahil olmak üzere dört F-15 savaş uçağı gönderdi. B-1B bombardıman uçakları ve iki B-2 bombardıman uçağı.
ABD ordusunun aynı anda bu kadar çok gelişmiş silah ve teçhizatı göndermesi çok nadirdir ve askeri tatbikatın yeri Doğu Çin Denizi'nde.
Ayrıca, ABD ordusu hedefi net bir şekilde belirtmese de, ABD ordusu ve Japon Öz Savunma Kuvvetlerinin dolaylı olarak ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirmesi, Çin'i hedef aldığını çok açık bir şekilde gösterdi.
ABD-Japonya ortak askeri tatbikatlarının içeriğinin sadece taktik eğitimi ve diğer konvansiyonel içerikleri değil, aynı zamanda son derece saldırgan ortak askeri tatbikatları da içerdiğini belirtmek gerekir.
ABD-Japonya ittifakının özü, kendi çıkarlarının karşılıklı kullanımı ve kontrol altına alınmasına dayanır. Bu nedenle, iki ülkenin kendi ulusal çıkarları söz konusu olduğunda kendi stratejik düşünceleri olacaktır.
Şu anda Amerika Birleşik Devletleri açısından bakıldığında, Japonya'yı ABD ordusunun askeri stratejik ihtiyaçlarıyla işbirliği yapmaya ikna etmek, esas olarak Trump yönetiminin siyasi ihtiyaçlarına, yani Trump'ın şu anki en önemli konusu olan yerel seçim durumuna dayanmaktadır. Bu nedenle, "Çin kartını" oynamada iyi olan Trump, ekonomik, siyasi, askeri ve diplomatik alanlarda Çin'i çılgınca bastırmaya başladı.
Japonya söz konusu olduğunda, Japonya, ABD'nin Çin'e yönelik stratejisiyle illa ki işbirliği yapmak istemiyor, ancak askeri güvenlik hususlarına dayanarak, Japonya yalnızca ABD ile aktif bir şekilde işbirliği yapmayı seçebilir. Dolayısıyla Batı Pasifik sularında ABD askeri tatbikatlarının temelde Japonya'nın gölgesinde kaldığı görülmektedir.
Elbette Amerika Birleşik Devletleri ile Japonya arasındaki askeri strateji çok yakın. Ancak iki taraf arasındaki ortak askeri tatbikatlarda, ABD ile Japonya arasındaki efendi-köle ilişkisinin büyük ölçüde değişmediği görülmektedir. Bu nokta Japonya'dan çok memnun değil. Sonuçta, Japonya'nın emelleri artık Amerika Birleşik Devletleri'nin "takipçisi" olmaktan memnun değil. Eşit statü ve ABD ile konuşma hakkı için çabalamak, Japon hükümetinin en çok elde etmek istediği şeydir.
ABD ordusu, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki dünya hegemonyası için önemli güçlerden biridir. Geçmişte uzun süredir ABD ordusu "dünya polisi" rolünü oynamıştır. Savaş, ABD'nin adaleti haline gelmiştir. ABD ordusu, "kaslarını esnetmek" için denizcilik özgürlüğünü bir bahane olarak kullanıyor. "Aslında, Çin'e karşı askeri bir caydırıcıdır.
ABD ordusunun bu hamlesi, Çin ve bölgenin barış ve istikrarı üzerinde ciddi etkisi olan Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun uyarılarını ve gücünü açıkça görmezden geliyor. Elbette, ABD ordusu güçlü olsa da, tüm sorunları askeri yollarla çözmeye girişme fikri tamamen yanlıştır ve ABD'nin askeri baskının tekrar tekrar kullanılması nihayetinde gerçekte boşa çıkacaktır.