Güney Avustralya'daydım, denize bakıyordum, sırıkla balık tutuyordum ve çay içiyordum.
Ben Hai'nin oğlum, Güney Avustralya'da denizde bir evim var.
Yükselen güneşin eşliğinde deniz kenarında balık tuttum, çay içtim ve rahat yaşadım.
Etrafa bakınmak peri masalı gibiydi, o anda kulağımda ıslık dalgaları vardı, yukarı bakıp balıkçı tekneleri birer birer limana döndüler ve soğuk deniz birden ısındı.
Çubuğu denize atarak, sessizce şamandıraya bakarken, görünüşte sakin olan deniz gerçekten çalkantılı karanlık gelgitin altında. Ne zaman bilmiyorum, şamandıra hafifçe düştü, çubuğun ucu hızla yükseldi, olta göz açıp kapayıncaya kadar güzel bir yay çiziyor, Balık hiçbir şey olmadan yakalandı.
Balık tutmak, ne kadar balık tuttuğunuzun önemi yok. Çok yakalarsanız sürprizlerle karşılaşırsınız ve biraz yakalarsanız kazançlar olur. Zevk aldığınız şey balıkla oyun.
Çünkü balık tutmak irademi keskinleştirdi ve hayatın balık tutmak gibi olduğunu anlamamı sağladı.Kazanç ve kayıplara direnmeyi, vermeye cesaret etmeyi ve gülmeyi öğrenmeliyim.
Balıkçılık aynı zamanda insanları hayatta sağlamlaştıran bir güvendir.
Bir balığı yakalamak için bir gün beklemeniz gerekebilir.Gerginlik ve yorgunluk, mutsuzluk ve endişe, hayal kırıklığı ve depresyon ve tüm bencil düşünceler gökyüzünden fırlayarak insanlara büyük mutluluklar getirir.
Denizdeki her balık avı sonunda boş kalsa da, duygu tatlı ve tatlıdır.
Balıkçılık, sabrı geliştirebilen bir tür kendini yetiştirmedir Kimsenin doğası gereği güçlü bir sabrı yoktur, ancak balık tutmak bu sabrı canlandırabilir.