Her gün direksiyon simidini tutan, gri-siyah yola ve benekli çizgilere donuk bir şekilde bakan araba stereo sistemi, her müzik parçasını tutkuyla çalmak için çok çalışıyor, arabanın penceresinin dışındaki manzara bir hayalet gibi yanıp sönüyor, araba Zarif iskelet bedenleri iki nokta ve bir çizgi arasında ileri geri taşıyor ... Yeşil ağaçlar ve kırmızı çiçeklerle dolu gözler, neon parıltısı ve uzun medeniyet bir dizi duvar dikiyor. Bir gün bir grup yorgun ama sarhoş insan dağlardaki denizden, beyaz ve puslu denizden söz etmeye başladı. Doğa her zaman orijinal güzelliğini şehir duvarının derinliklerinde, vahşi doğada gizler. Çantalarını taşıyan diğer bir grup, "deniz avcısı" nın dağlara bıraktığı virajlı patikalar tarafından yönetildi. Masmavi gökyüzünde bulutlar ya da üç beş kişilik gruplar uzaktan izliyor ya da birkaç tanesi yürüyüş yapan insanları takip ediyor; yamaçtaki yaşlı inek şehirdeki insanlara bakarken ağzındaki çimleri çiğniyor. Direğin üzerindeki atlar, sakin topraklarını işgal etmelerini önlemek için şehirdeki insanları ihtiyatla izliyordu. Bu grup, denize en yakın tepede durdu, doğa bir kez daha soğukla azmini test etti, sonuçta bu deniz onun hazinesidir. Sabahın erken saatlerinde, gecenin perdesini delen on bin altın ok, insanları kuşatan buzu dağıttı ve dağlarda dolaşan gölge hızla köşesine çekildi. Dün hala tetikte olan at, gösterilecek güzellik için uvertür yaparak mutlu bir şekilde insanların yanından koştu ve ılık sabah ışığı dağın tepesindeki insanları sardı. Bu anda muhteşem bulut denizi belirdi, dağların eteğini kısa sürede kaplayan beyaz, sessiz bulutlar dağlarda dolaşıyor, dağların zirvelerini adalara çeviriyor, gökyüzüne uzanıyor ve orada yükseliyor. Süt beyazı mavi gökyüzü ile karışır. Dağın tepesindeki insanlar nihayet doğanın cömertliğini takdir etmiş, sonunda bu denizin ihtişamına şahit olmuş ve nihayet doğayla kucaklaştıklarını fark etmişlerdir. Bir gün bu denizi bir daha özlersem baktığım yer surun dışında!