Uzun zamandır kitap okuyan insanlar hayatta açıktır: halka açık yerlerde sessiz olma eğilimindedirler, konuşurken kilit noktalara sadık kalırlar ve net bir mantıkları vardır; yüksek sesler çıkarmadan bir şeyler yapmaya odaklanırlar; güçlü bir öğrenme yeteneğine sahiptirler ve yeni şeyleri daha hızlı kabul ederler. Bu, okumanın cazibesi olabilir.
"Dünyadaki hiçbir kitap size iyi şans getiremez, ancak sizi sessizce kendiniz haline getirebilirler."
Bir günlük yemek, başkalarının sıkı çalışmasını ömür boyu satın alabilir, iyi, değerli bir iş.
"Çok kitap okudum ama sonra çoğunu unuttum. Okumanın anlamı nedir?" Cevap: "Çocukken çok yemek yedim ve şimdi ne yediğimi hatırlayamıyorum. Evet ama kesin olan şey, bazılarının kemiklerime ve etime dönüştüğü.
Daha fazla okuduğunuzda görünüm doğal olarak değişir. Çoğu zaman, okuduğum kitapların birçoğunun bir duman bulutu haline geldiğini ve artık onları hatırlamadığını düşünebilirim, hatta hala gizlidirler. Mizaçta, sohbette, sınırsız akılda. Elbette hayatta ve sözlerde de ortaya çıkabilir.
Okumanın en büyük nedeni sıradanlıktan kurtulmaktır, bir gün önce bir hayat heyecanı daha; bir gün sonra bir vasat sorun daha.
Büyük fikirler, zamanın zincirlerinden kurtulabilir, binlerce yıl önceki içgörüler olsalar bile, bugün hala yeniler ve parlıyorlar. Binlerce yıldır okunan bu ayetler, nesiller boyu insanı, geçmişin azizlerinin ve bilge adamlarının sanki bizimle birlikteymiş gibi bir araya geldikleri aynı ruhsal zaman ve mekana götürmeye devam ediyor, söylediklerimizi işitelim ve görelim. Yapmak. Sözleri ve eylemleri bizi aceleci değil derin, bayılmaktan ziyade uyanık, yüzeysel olmaktan çok derin yapar ve kişiliğimizi geliştirir ve hayatlarımızı yeniden şekillendirir.